31 Ağustos 2010 Salı

Köy Hayatı

Bugün şarjım dolu dolaşıyorum.Hafta sonu eşimi ziyarete gidince, moral motivasyon tavana vurdu.Şimdi herşey pembe...

3 gün annemin köyünü de ziyaret etmiş olduk.Kırsal da yaşam mı, yoksa metropol yaşamı mı sorusunu sorgulattı.Seviyorum ben köy hayatını.Bu gökdelenlere, arabalara,Avm'lere inat içimde basmalı, eli kınalı birini saklıyorum sanki.

Gözleme hamuru açmak, sabah köy sütü içmek, akan derenin şırıltısını dinlemek için uzunca yollar katetmek...O kadar güzeldi ki herşey, İstanbul'a dönmek istemedim.Tv aramadım, telefonu açmadım.Eşim ve oğlum yanımdaydı, başka kimseyi istemedim.

Şimdi kalkıp gitsem, yerleşsem bir köye, yaşayabilir miyim?


Tezek kokusu, ofislerdeki hırsın kokusunu aratmaz değil mi?
Derenin sesi, dedikodu yapanların seslerini de aratmaz.
Oğlumun saf ve temiz büyüyeceğini bilmek, acaba fen lisesini kazanır mı sorularını da aratmaz, giyeceğimi, içeceğimi, ne zaman konuşup ne zaman susacağımı, nereye gideceğimi ben belirlerim.

Böyle bir hayat çoooook güzel olmaz mı?

Hiç yorum yok: